İstanbul Barosu avukatlarından Haydar Aksoy, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez cumhurbaşkanı olmak için adaylığıyla ilgili tartışmalar ilişkin bir yazı kaleme aldı.
Aksoy’un “Sayın Erdoğan Üçüncü Kez Cumhurbaşkanı Seçilir Demek, Hukuki Skandaldır” başlıklı yazısı şöyle:
“Sayın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın da içinde bulunduğu bazı çevreler, hükümet sisteminin değiştiğini, dolayısıyla Sayın Erdoğan’ın bir kere daha cumhurbaşkanı adayı olabileceğini ısrarla ileri sürmektedirler.
Bu çevrelere göre Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kabul edilmesinden önce yürürlüğe giren, bir kimsenin ancak iki defa cumhurbaşkanı adayı olabileceğini düzenleyen anayasa kuralı, sayın Erdoğan’ın 3. kez aday olmasına engel değildir. Çünkü bu anayasal kural, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden önce var olan bir düzenlemedir. Yani bu iki anayasa hükmü, birlikte yorumlanıp uygulanamaz.
Ancak bu yaklaşımı haklı kılacak bir geçici hüküm, 2017 Anayasa değişikliğinde, Anayasaya eklenmemiştir. Dolayısıyla böyle bir argümanın kabulü halinde, mevcut ve bundan sonra seçilecek Cumhurbaşkanların, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemini getiren 2017 Anayasa değişikliğinden önceki, hiçbir Anayasa hükmü ile bağlı olmayacağı argümanına kapı aralar.
Yukardaki yaklaşım hukuki bir skandaldır ve yüzlerce yılık hukuk birikimine gözdağıdır. Aynı Anayasanın veya yasanın farklı zamanlarda yürürlüğe giren iki hükmünün birlikte yorumlanıp uygulanmayacağını ileri sürmek, hukuk düzeninde kaos yaratır. Hukuk alanında daha önce böyle bir tartışmanın emsali yoktur. Mesela, 5953 Sayılı Kanun 1952 yılında yasallaşmıştır. Bu kanunun ilk hali hukuk sistemimize uygun hükümler içermektedir. 27 Mayıs Askeri Müdahalesinden sonra, basının demokrasinin işleyişi için öneminin fark edilmesi nedeni ile, tüm hukuk sistemimize ve 5953 sayılı Kanunun daha önceki hükümlerine hiçbir şekilde uymayan ve basın mensuplarına olağanüstü haklar tanıyan 212 Sayılı Kanunun, 5953 Sayılı Kanun’a eklenmiştir.
Bire tek örnek bile, 212 Sayılı Kanunun hükümlerinin hukuk sistemimize ne kadar yabancı olduğunu anlamak için yeterlidir. Örneğin 5953 Sayılı Kanuna eklenen 212 sayılı Kanun’a göre, gazetecinin yazdığı bir yazı nedeni ile hapse girmesi durumunda, ücretini almaya devam eder. Hatta gazeteci işten ayrılmış olsa dahi, ücretini söz konusu yayının yapıldığı yayın organın sahibinden alır, düzenlemesi getirilmiştir.
212 Sayılı Kanunu’nun geçmişten bugüne tüm hukuk sistemimize ve 5953 Sayılı Kanunun önceki hükümlerine yabancı olan yeni bir sistem getirmiştir. Fakat hiçbir hukukçu yada Yargıtay 5953 Sayılı Kanunun ilk hali ile, ona eklenen 212 Sayılı Kanunun beraber yorumlanmayacağını ve uygulanamayacağını ne tartışmış, ne de iddia etmeye teşebbüs etmiştir. Zira böyle bir yaklaşım, içinden çıkılmaz hukuki sonuçlar doğurur. Bu kapsamda birçok anayasal ve yasal örnek mevcut. Ancak böyle bir çaba bu yazının sınırlarını aşar.
Özellikle altını çizmek gerekir ki ülkeleri ve halkları selamete çıkaran- ne kadar nitelikli ve iyi olursularsa olsunlar- bireyler ve bireylerin hakimiyeti değil, ortak akıl, demokratik kurum ve kurallardır. Bu bağlamda en iyi öğretmen ve yol gösterici tarihsel deneyimlerdir. 1640 İngiliz Devrimi’nde parlamentoyu korumak için canını ortaya koyan Cromwell’in ülkeye tam hakim olunca, ilk yaptığı işlerden biri parlamentoyu feshetmek olmuştur. Bu açıklamalar ışığına; bir kişinin hakimiyetini sağlamak için, yüzyılların hukuk birikimini, anayasal ve yasal ilkeleri gölgeleyecek yöntemler geliştirme çabasının yaratacağı hasarları tahmin etmek bile zor.
Kısaca Anayasanın ilgili hükümler analiz edildiğinde, Sayın Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması ancak Meclisin erken seçim kararı alması ile mümkündür.
Soru şu: Böyle bir hukuki tablo karşısında, ciddi bir demokrasi deneyimi ve hukuk birikimi olan Türkiye Cumhuriyet’inin, Sayın Erdoğan’ın 3. kez cumhurbaşkanı adayı olmasının yolunu açmak için, hukukun üstünlüğü ve hukuki güvenlik ilkesini çöpe atıp atmayacağıdır? Emin değiliz.”